"Bir insanın cesur olabileceği yegâne zaman, korktuğu zamandır." - George R.R. Martin
Kutlamakta olduğumuz Zafer Bayramımız'ın tarihi olan 30 Ağustos 1922 bir Kule günüdür. Kule kartının anahtar ifadesi “kurtuluş”tur ve içerisinde hapsolduğumuz duvarların yıkılışını temsil eder. Bizi hapseden sembolik gardiyana karşı kazanılan zaferi, tutsaklığın sona erişini ve hapishaneden kurtularak özgürlüğe atılan adımı simgeler.
Ardından umudu simgeleyen Yıldız kartı gelir. Yıldız Tarot’nun güveni temsil eden ve umudu simgeleyen kartlarından biridir ve bize artık geleceğe güvenle bakabileceğimizi müjdeler. Kule’nin yıkılışıyla ortalığı kaplayan toz duman yavaş yavaş yere iner ve bize geleceğe dair bir vizyon geliştirebilmemiz için görüş imkanı sunulur.
Ama Yıldız’ın bize verdiği bu umut, ancak Ay’ın karanlığının üzerimize bindirdiği korkulardan sıyrılmayı başarabildiğimiz takdirde gerçekleşebilecektir ve maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun kartı Ay kartıdır.
Burada maalesef diyorum, çünkü Ay kartı en derin ve en zengin potansiyellerimizi simgeleyen kart olmakla birlikte o potansiyelleri gün yüzüne çıkartabilmek konusunda bizi çok zorlayan bir karttır. Ay’ın karanlıklarından gün ışığına çıkmak ölesiye korkutucudur. Temsil ettiği kuşku ve güvensizlik bizi ayaklarımızdan yeraltına çeker, kendi gölgemizden korkarız. O nedenle depresyonu simgeleyen kartımız da Ay kartıdır. Cenin pozisyonunda kendi karanlığımızda kıvrılmak bize daha kolay gelir. Bunu meşrulaştırmak için de sözde görünmeyen güçleri kullanırız. Belki de ülke olarak sahip olduğumuz toplumsal şüpheciliğimiz, ötekileştirmeye olan yatkınlığımız, bize bizden başka dost olmadığını (ki dış poltikada dost olunmaz diplomatik olunur) düşünmemiz bundandır. Bu mazeretlerimiz olduğu sürece sahne almamıza gerek kalmaz ve bunun sorumlusu da biz olmayız.
Daha önce de "Dünyamızın Acı Eşiği Ne Kadar Yüksek?" yazısında da bahsettiğimiz “Genellikle eşikten atlamamanın acısı, atlamanın korkusunun üstüne geçmedikçe bu eşikten atlamayız ve maalesef biz insanların bu noktadaki acı eşiği inanılmaz derecede yüksektir...” ifadesi bu kartta varlık bulur. Bunun varlık bulduğu bir diğer eşik kartı da Ermiş'tir, ama o Ay'ın yanında çok hafif kalır. Ay (XVIII) ve Ermiş (IX) sayılarının hanelerinin toplamıyla birbirleri ile bağlantılıdırlar. Ermiş ile bilinçdışımıza inen yeraltı/gece yolculuğu başlar, Ay ile biter ve yeryüzüne/gün ışığına döneriz. Cumhuriyetimizin doğum kartının Ay olmasının bize mesajı, kendi özümüzü gerçekleştirebilmek için Ay'ın temsil ettiği korkularımızın yolunu katederek Ermiş'in temsil ettiği kendimize, kim ve ne olduğumuza dair bilinçlenmenin aydınlığına ulaşmamız, bu aydınlığı önce kendimize, sonra da insanlığa yol göstermek için kullanmamız gerektiğidir.
Özetle, Ermiş feneriyle insanlığa ışık tutan, rehberlik edendir ve aslında ülkemizin olması gereken öz kartı da odur. O nedenle Ay'ın (XVIII) bu korkularını yenerek Ermiş'e (IX) ulaşmak, yani Ursula K. Le Guin'in dediği gibi, "Ay'ın karanlığına Ermiş'in ışığını götürmektir," yapılması gereken. O zaman Ben Kenobi'nin aşağıdaki ifadesiyle "güç bizimle olur."
Yolunuz açık, Ermiş'in ışığı sizinle olsun.
© Güneş İlhan, 29 Ağustos 2020, İstanbul
Rev. 30.08.2023
Yorumlar