top of page
Ara

Kahramanın Yolculuğu

Eğer bilerek gerçekte olduğundan daha küçük olmayı planlıyorsan, o zaman seni uyarıyorum, yaşamının geri kalanında mutsuz olacaksın. - Abraham H. Maslow

"Kahramanın Yolculuğu" insanoğlunun insanlığın varoluşundan beri katettiği bir yoldur. Bu yol çeşitli ifadelerle tanımlanır: inisyasyon süreci, kişisel dönüşüm süreci, olgunlaşma süreci, yaşam geçişleri vb. Bu süreç hangi ifade ile ya da hangi bağlamda tanımlanırsa tanımlansın, aynı şeyi anlatmaktadır. Bu Joseph Cambell’e göre Mitolojik (Mitik) Yolculuk, Carl G. Jung’a göre Arketipsel Yolculuk, Budizme göre Sevgi Yolu, Tasavvufa göre Birlik Yolu'dur. Bu tanımlar, içinde bulunduğumuz günlerde insanoğlunun kendisi için yaşamı daha katlanılabilir ve dünyayı daha yaşanılabilir kılacak çare arayışındaki artışa paralel olarak daha da çeşitlenmiştir.

Bu yolculuk evrenseldir, insanoğlunun varoluşundan beri yapılmaktadır ve insanlık var oldukça da yapılacaktır. Çünkü sade bir ifade kullanacak olursak bu yolculuk aslında "yaşamak"tır. Ancak bu yaşamak olarak tanımladığımız şey doğmak ve de ölmekten daha öte "nasıl yaşanacağını öğrenerek yaşamak"tır. Dolayısıyla insanoğlu bu süreci geniş anlamda yaşam, dar anlamda ise yaşam kesitleri olarak deneyimler. Bu dairesel bir süreçtir. Büyük dairesel sürecin, yani yaşamın içerisinde birçok küçük dairesel süreç yaşanır ve bu, insanın yaşam süresi boyunca devam eder.

Bu yolculuğa kahramanın yolculuğu deme nedenimiz, bu yolculukta içinde bulunduğumuz düzeyden en azından bir kademe daha yukarıda bir farkındalık ve bilinç düzeyine çıkabilmemiz için tüm korkularımıza rağmen cesur olmamız gerektiği içindir. Aksi takdirde bu süreç bir yolculuk değil, yalnızca bir kısır döngü olur. Yolculuğa tekrar tekrar başlanır ama bir türlü tamamlanamaz ya da çağrılar gelir ama yolculuğa bir türlü başlanamaz.

Carol Pearson "İçimizdeki Kahraman" isimli kitabında kahramanın yolculuğu için şöyle söyler, "Kahramanlar yolculuğa çıkar, ejderhalarla yüzleşir ve kendi gerçek benliklerinin hazinesini keşfederler. Bu görev esnasında kendilerini çok yalnız hissetseler de, maceranın sonundaki ödülleri bir birlik duygusu olur: kendileriyle, diğer insanlarla ve yeryüzüyle. Yaşam içerisindeki ölümle her yüzleşmemizde ejderhayla yüzleşiriz ve yaşamamaya karşı yaşamayı tercih edip kim olduğumuzu keşfetmenin derinliğine her ilerleyişimizde ejderhayı alt eder, kendimize ve kültürümüze yeni bir yaşam getiririz. Dünyayı değiştiririz. Yolculuğa çıkma ihtiyacı nesillerin doğasında vardır."

Bu yolculuk sembolik anlamda bir ölüm ve yeniden doğuş sürecidir. Hajo Banzhaf’ın "Tarot Yol Rehberi" isimli kitabında Ölüm kartını anlatırken alıntıladıkları bunu özetler. Krishnamurti der ki; "Yaşamla ölümü birbirinden ayırdık ve ikisi arasındaki fasıla korkudur," ve "Ölmeden yaşayamazsınız." C. G. Jung ise şöyle tanımlamaktadır: "Ölüm, psikolojik anlamda doğru bakıldığında, bir son değil, daha ziyade bir hedeftir ve işte bu nedenle hayat gün ortası doruğunu geçince ölüme meyleder." Dolayısıyla eğer kahramanın yolculuğunu gerçekleştirmek ve dönüşmek istiyorsak, korkmak ama yapmak, ölmek ve yeniden doğmak gerekir.

Eğer kısmen de olsa bilinçdışınızı bilinç düzeyine çıkarabiliyor, gölgenizle yüzleşebiliyor, benliğinizi keşfedebiliyor, içsel bütünlüğünüzü günlük yaşamınıza taşıyabiliyor, koşulluluktan kurtulup koşulsuzluğa meyledebiliyor, kabul etmeyi, teslim olmayı, bırakabilmeyi, yeri geldiğinde diz çökebilmeyi ve koşulsuz sevgiyi deneyimleyebiliyorsanız o zaman bu, korkudan sevgiye doğru cesaretle yapılan gerçek bir kahramanın yolcuğudur.

Yaşam boyu birçok yolculuğa çıkar, her seferinde bir adım daha öteye gideriz. Bu yolculukların her birinde ufak da olsa bizde farkındalık yaratan ya da bize kendimizi farklı hissettiren öyle bir ışık vardır ki o zaman anlarız bunun bir kahramanın yolculuğu olduğunu. En azından bu yolculuğa konu olan detayda aynı kalmamış ve dönüşmüşüzdür. Kendimize ve yaşama dair bilinçdışımızda durmakta ve bizim onu fark etmemizi beklemekte olan bir şeyi keşfetmişizdir. Sonra bu yolculuk biter, bir diğeri başlar ve biz her bir yolculukla adım adım bütünlüğe doğru yol alırız. Aslında bu biri biter diğeri başlar demek anlamında değildir, çünkü genellikle aynı anda farklı konularda birden fazla yolculuk yapıyor olmamız daha muhtemeldir.

Bu yolculuğun mitolojide hep önümüze çıkan bir diğer adı da Yeraltı Dünyasına İniş'tir ve aşağıdaki aşamalardan oluşur.

  1. Çağrı

  2. Eşikten Atlama

  3. Meydan Okuma/Zorlu Görev

  4. Yeraltı Dünyasına İniş/Ölüm

  5. Dönüşe Geçme/Dönüş Eşiğini Atlama

  6. Dönüş/Yeniden Doğuş

  7. Lütuf/Yetenek


Çağrı

Çağrı genelde bizi harekete geçmeye çağıran bir zorluk şeklinde kendini gösterir;

  • Bir kayıp, sevdiğimiz birisini ya da bir şeyi yitirmek

  • Aldatılmak, birlikteliğimize ilişkin sorunlar yaşamak

  • İşten çıkartılmak veya istifa etmek zorunda kalmak ya da kendi işimizi sonlandırmak zorunda kalmak

  • Yaşamda kendini bir çıkmazda hissetmek

  • Bir karar verme ikileminde olmak ama karar verememek

  • Hastalık ve bunlara benzer durumlar

Eğer yolculuk zamanımız geldiyse yukarıda bahsi geçenler gibi olaylar veya olgular mutlaka başımıza gelirler ve bize bir şeyler anlatmaya çalışırlar. Bize söyledikleri şey bunun böyle gitmeyeceğidir. Burada devrede olan şey Jung’un eşzamanlılık ilkesidir. Başımıza gelenler tesadüf ya da kör talih değildir. Bunların başımıza gelmesinin bir nedeni vardır ve bizim bu nedeni keşfedebilmemiz için bizi rutin yaşamımızdan alıp bir başka yere savurmak isterler.

Eşikten Atlama

Bu çağrılara kulak vermek bize kalmıştır. "Zaten hep kötü şeyler beni bulur," "Zaten bende şans olsa..." gibi söylemlere kapılıp eski rutinimize dönmez, konuya "Bu şimdi benim başıma niye geldi?" "Hayat bununla bana ne anlatmak istiyor?" "Bu olayda öğrenmem gereken ders nedir?” diye yaklaşırsak çağrıya kulak vermiş ve yolculuğun eşiğinden atlamış oluruz. Bu aşama kısa bir adım olmakla birlikte en az cesaret edilenidir. Çoğu yolculuk çağrıya kulak verilmeksizin başlanmadan kalır ve kişi yaşamda bir kısır döngüye girer. Çağrılar çeşitli biçimlerde gelmeye devam eder ama kişi o çağrıları hep bir talihsizlik ve kaderin oyunu olarak algılar. Yani yaşamaya karşı yaşamamayı seçer.

Meydan Okuma / Zorlu Görev

Eşikten atladıktan sonra zorlu görevimize başlarız. İç dünyamızla, bilincinde olduğumuz ama inkâr ettiğimiz güçlerimizle ya da bilinçdışımızın bugüne kadar hiç farkında olmadığımız karanlık ve tehlikeli güçleriyle, gölgemizle yüzleşiriz. Bu bizi korkutur. Burada karşımıza çıkan temalar bugüne kadar arkasından gelebilecek olaylardan korkuyor olmamız nedeniyle yaşamaya direndiğimiz, yok saydığımız temalardır, olgusal ya da psikolojik. Ve bu ürkütücüdür ama zaten de ürkütücü olması gerekir. Örneğin burada görürüz ki biz taktığımız maske gibi güçlü değilizdir, bizim de ihtiyaçlarımız vardır ve başarısız olmaktan korkmaktayızdır; sahip olduğumuz meslek hiç sevmediğimiz bir meslektir ve sevdiğimiz bir mesleğe yönelmek hem bilgisel hem de finansal olarak sıfırdan başlama gerektirdiği için bizi korkutmaktadır; bize hiç uymayan bir kişilik ve yaşam modeli geliştirmişizdir ve alıştığımız modelleri terk ederek yeni modeller oluşturmamız ve beraberinde çevremizi değiştirmemiz gerekir; ilişkilerimizde sevgi yerine bağımlılık geliştirmişizdir ve sevgi nedir bilmiyoruzdur ve bunu bilmediğimizi görmek bize acı verir, çünkü sevgi vermemiş ve de almamışızdır; görürüz ki biz sandığımız gibi iyi bir insan değilizdir, kıskançlıkla, bencilce ve haince davranmışız, haksızlık etmiş, hiç empati geliştirememişizdir; yıllar geçmiş biz hala kendimizi tanıyamamış, gerçekte ne istediğimizi bilememiş, bunu ifade edememiş ve dolayısıyla o her ne idiyse hayattan onu alamamışız ya da onu hayatımıza dahil edememişizdir. Bunları fark etmek bizi korkutur, kabul etmek ise cesaret ister ve acıtır. Burada iyiyi ve kötüyü, korkuyu ve arzuyu aynı anda görürüz ama ayrı ayrı durmaktadırlar. Aslında bu ayrı güçler birbirlerini tamamlayan şeylerdir ve bütünleşmeleri gerekir, örneğin beyaz olmazsa siyah olamaz, gündüz olmazsa gece olamaz ve iyi olmazsa kötü olamaz. Marianne Wiliamson "Return to Love" adlı kitabında şöyle der: "En derin korkumuz yetersiz oluşumuz değildir. En derin korkumuz ölçülebilenin ötesinde güçlü oluşumuzdur. Bizi en çok korkutan karanlığımız değil ışığımızdır. Kendimize "Ben kimim ki akıllı, göz kamaştırıcı, yetenekli ve muhteşem olayım?" diye sorarız. Aslında, siz kimsiniz ki olmayasınız?" Gölgemiz karanlıkta kaldığı, yani onunla yüzleşmediğimiz takdirde sorun yoktur ama gün ışığına çıkmaya başladıkça ışığımız onunla bütünleştiği için daha da güçlenir ve işte biz bu ejderhadan ve onun gücünden korkarız.

Yeraltı Dünyasına İniş / Ölüm

Bu, kahramanın test edildiği nokta, kendi ejderhamızla yaptığımız dövüştür. Burada içsel bir süreç olarak yüzleştiğimiz gölgemiz dışsal bir kaynağa yansıtılmıştır ve biz gölgemizi bize kötü davranan, bizi sevmeyen, bizi aldatan, hakkımızı yiyen, kıskandığımız veya içerlediğimiz bir kişi olarak deneyimleriz. Bu yansıma bir kişiye değil bir olaya da yöneltilebilir, yani başarabilmek için gölge yanımızdan yararlanmamız gereken bir sınav, altından kalkılması gereken zorlu bir olay olarak da kendini gösterebilir. Burada bu deneyimin ne anlama geldiğini ve bu anlamı gerçekleştirebilmek için ejderhamızla dövüş stratejimizin ne olması gerektiğini belirlememiz gerekir. Yani "Neyi, nasıl değiştirmeliyim?"in cevabını bulmamız ve onu uygulamamız gerekir. Örneğin konu bizi tüm yaşam potansiyelimizi kullanmaktan alıkoyan bir davranış ya da ilişki olabilir veya yeniden gözden geçirmemiz ve belki de terk etmemiz gereken bir bakış açısı veya yaşam biçimi olabilir. Bu yazıldığı kadar kolay olmayan zorlu bir dövüştür ve kendini adamak gerekir. Bu dövüşte yenilgiler ve geri çekilmeler olur ama yılmamak gerekir. Burada pes etmek bizi olduğumuzdan da kötü kılacaktır. Peri masallarında ve mitolojik hikayelerde ejderhayla dövüşen kahramana zorda kaldığında daima yardıma koşan ulu bir güç vardır. Hikayelerde bu bir tanrı, bir kişi, bir hayvan, bir söz ya da bir ritüel, yani kahramanın inancını güçlendiren, doğru yol aldığını tasdikleyen bir olgudur. Yaşamda da inancını yitirmemek ve gerektiği noktada bir terapist ya da bir dosttan yardım almak gerekir. Hatta bunlar tesadüfi(!) bir şekilde yanımızda da belirebilir ya da bir kişi olmaz da içimizde öyle bir içgörü belirir ki inancımızı güçlendirir ve bize bir yol gösterir. Bu mücadele esnasında dışarıya karşı kapanmış, dışsal yaratıcılığımızı yitirmiş, öfkeli, acı dolu ve depresif oluruz. Sembolik bir ölüm sürecindeyizdir. Bir diğer deyişle yeniden doğmak için ölmeye yatmışızdır.

Dönüşe Geçme / Dönüş Eşiğini Atlama

Ejderhayı yenip korkularımızdan kurtulduğumuz zaman ölümümüz ve dönüşümümüz gerçekleşir. Yeni bir parçanın oluşabilmesi için başka bir parçamız ölmüştür. Örneğin cesarete yer açılabilmesi için korkumuz ölmüştür, bağımsız ve güçlü olabilmemiz için bağımlılığımız ölmüştür. Yaşama bakışımızda bir şeyler değişmiş, biz değişmişizdir. Kimliğimiz farklıdır ve kaderimiz değişmiştir. Yaşam enerjimiz geri kazanılmış, bize bir ilham gelmiştir. Artık yeni farkındalıklarımızı günlük yaşamımıza uyarlayabilmek için ortaya çıkma zamanımızdır.

Dönüş / Yeniden Doğuş

Gerçekleşen dönüşümümüzün ardından kendimizle birlik içerisinde olma duygusu deneyimleriz. Dönüşümümüz bize yaşam ve dünya ile uyum getirmiştir. Yolculuğumuzun neden olduğu değişimlerle bütünleşmiş ve yeniden doğmuşuzdur. Yolculuk bir başka konuda, bir başka çağrı gelinceye kadar sona ermiştir. Bu duygu ve farkındalıklarla günlük hayatımıza döneriz ve bundan heyecan duyarız.

Lütuf / Yetenek

Bu süreci tamamlayıp döndüğümüz zaman bunun bir lütfu vardır, sahip olduğumuz yeni beceri ve farkındalık düzeyimizle bunu keşfederiz. Bu bizim yaşam görevimiz, varoluş nedenimizdir ve keşfedip yaşamımıza dahil etmemiz gerekir. Bu lütuf, daha güçlü olup liderlik etmek, hiç farkında olmadığımız bir konudaki yeteneğimizi keşfetmek ve bunu yaşama uyarlamak, insanlara koşulsuz sevgi verebilmek ve onları olduğu gibi kabul etmek vb. olabilir. Dönüşümümüzün özü, içinde bulunduğumuz toplumda öyle ya da böyle bir farklılık yaratıp ona katkıda bulunmaktır. Mitolojik hikayelerde kahramanlar ya bir krallığı kurtarır ve ona yeni bir şekil verirler ya da yeni bir krallık, ulus veya inanç sistemi kurarlar. Ama bu her zaman öyle kolay olmaz. Öncelikle bu lütfu keşfetmek gerekir ama bu zordur ve çaba ister. Bu çabanın mutlaka gösterilmesi gerekir, çünkü yaşadığımız ölüm ve yeniden doğuş sürecinin anlamı burada yatar. Joseph Campbell bu aşamayı yolculuğun en zor noktası olarak tanımlamış, "yeraltından yeryüzüne çıkabilir ama lütfu keşfedememiş olabilirsiniz," demiştir. O nedenle bunu keşfetmek başlı başına zorlu bir görevdir, çünkü keşfedilmediği takdirde buna ilişkin çağrılar gelmeye devam edecektir. Bu lütfu keşfetmenin zorluğunun yanı sıra keşfettiğimizde uygulamakta da zorluk yaşayabiliriz. Yeni düşünce ve farkındalıklarımız her zaman kabul görmeyebilir, biz bu yolculukla içinde bulunduğumuz çevrenin sindirebileceğinden öte bir noktaya varmış da olabiliriz. Bu noktada geri adım atmamak ve yolculuğun gereğini yerine getirmek önemlidir. Aslında biz zaten bir lütufla doğarız, yani fiziksel doğum zaten bir lütuftur. Her birimizin dünyaya gelişinin bir nedeni ve yerine getirmesi gereken bir görevi vardır ama bunu keşfedebilmek için defalarca ölüp yeniden doğmamız gerekir.

Yolunuz açık, eşikleriniz alçak olsun.

© Güneş İlhan, 01.09.2006, İstanbul

1. Rev. 15.08.2010

2. Rev. 27.05.2012

3. Rev. 13.09.2023



176 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Mağrur Olma...

Comments


Post: Blog2_Post
bottom of page