Gerçek simyacı altın aramaktan bahsettiğinde kastettiği şey, insanın ruhundaki altını aramaktır. - P. D. Ouspensky
Hepimizin bir hikâyesi, yani "Kendi Mitolojimiz" var. Peki bu hikâyenin kurgusu ve kalemi bizde mi?
Kendi Mitolojimiz yaptığımız ve yapacağımız kahramanın yolculuklarının hikâyesidir. Bu hikâyenin yazarı da kahramanı da bizizdir. Kişisel mitolojimizi kendi kalemimiz ve kelimelerimiz ile yazmak, mit ve sembol aracılığıyla kendimizi, kökenimizi, içsel motiflerimizi, bireyliğimizi ve özümüzü/özgünlüğümüzü keşfetmek için yapılan yaşam yolculuğunda kendimizi dönüştürmek ile mümkündür.
Biz farkında olsak da olmasak da Kendi Mitolojimiz hayatımızı yönlendirir, çünkü mitolojimiz özüne uygun yaşanmak ve yazılmak ister. Eğer biz bu hikâyeyi keşfedip onun bilinçdışımızdan bilincimize doğru evrilmesine izin vermezsek, mitolojimiz bize kendisini "yaşamda karşımıza çıkan gölgeler ve başımıza gelen talihsizlikler" biçiminde fark ettirmeye çalışacaktır. Bu gölgeleri ışığa, talihsizlikleri ise fırsata dönüştürebilmemiz için onların bize neyi göstermek istediklerini, yani neyi sembolize ettiklerini anlamaya çalışmamız, bunu yapabilmemiz için de sembolik dili öğrenmemiz gerekir.
Sembolik dili anlamayı öğrenmenin yollarından biri mitleri ve masalları anlamaktır. Bu mitler ve masallar bize insanoğlunu, insanoğlunun yaşam yolculuğunu, bu yolculuğun nasıl yapılacağını, bu dünyada nasıl yaşanacağını sembollerle anlatırlar. Anlatılan hikâyelerin kahramanlarının varlıklarından ve yaşadıklarından, hikâyemiz kendimize özgü de olsa, başımıza gelenler benzeri şeyleri yaşayan yegâne kişinin kendimiz olmadığını öğreniriz. Kim, hangi sorunu niçin yaşamış, o sorunun üstesinden nasıl gelmiş, bu üstesinden gelişin ardından nasıl dönüşmüş, büyümüş ve olgunlaşmış onu görürüz. Kahramanlarının yaralanıp iyileşmelerinden kendi yaralarımızın da iyileşebileceğini anlarız. Çoğu hikâyenin düğünle sonlanışından ise karşıtlıkların uzlaşabileceğini, dahası önünde sonunda uzlaşması gerektiğini fark ederiz.
Mitler ve masallara yapılan bu yolculuk doğal olarak, aynı anlatılan hikâyelerde olduğu gibi, bizi içinde kendi ejderhamızla yüzleşeceğimiz, kendi karanlık mağaramıza götürür veya kendi alevimizle yanacağımız, kendi uçurumumuza düşürür. Bunu böyle söylediğimizde Kendi Mitolojimizi keşfe doğru çıkılan yol bize ürkütücü gelebilir. Ama eğer aklımıza "Yüzüklerin Efendisi"ndeki mağarada, alev alev yanan uçuruma düşen Gri Gandalf'ın karşımıza daha sonra Beyaz Gandalf olarak çıktığını getirecek olursak, bu yolculuğun lütfunun korkumuzu yenmeye, daha da ötesi ölesiye korkuyor olsak da yola çıkmaya değer olduğunu fark edebiliriz.
Joseph Campbell'in, "Kişisel sınırlamaları aşmanın acısı, ruhsal büyümenin acısıdır," sözünü yol boyunca sıkça hatırlamamız muhtemel olan bu yolculuktaki yolluğumuz sezgilerimizdir. Yolluğumuzu yanımıza alır, sembollerle içimize, mitlerle köklerimize, masallarla çocukluğumuza, ritüellerle düşlerimize doğru bir yolculuğa çıkarız. Yolculuğun sonunda ise aşağıda Robert A. Johson'un "Romantik Aşkın Psikolojisi" kitabından alıntıladığım bölümdeki çocuğun bilgeliğini, bizde de zaten varken nasıl yitirmiş olduğumuzu farkedip geri kazanırız. Bulunmak için bizi bekleyen "kayıp hazinemiz" budur.
"Yıllar önce bir dil bilgisi öğretmeni sınıfına "Mit nedir?' diye sormuş. Öğrencilerden biri olan, yakından tanıdığım bir çiftin oğlu parmak kaldırmış ve şöyle yanıtlamış, "Mit içeriden gerçek, ama dışarıdan gerçek olmayan bir şeydir." Öğretmen anlamamış, ama zaten çoğunlukla çocuklarda, yetişkinlerde olmayan psikolojik bir bilgelik vardır. Mit gerçektir: Fiziksel anlamda, dış dünyada gerçek değildir, ama iç dünyanın, psişenin içinde bulunduğu psikolojik durumun tam olarak ortaya konuşudur.
Mitler düşler gibidir. Düşler, bilinçdışı dinamiğinin ulaklarıdır. Bilinçdışı, kendi içeriğini ve endişelerini bilinçli akla düşler yoluyla iletir. Kişi düşlerin sembolik dilini öğrenerek bilinçdışı düzeyde neler olup bittiğini kavrar ve hatta, bu konuda neler yapılması gerektiğini keşfeder. Jung bize, mitlerin de bilinçdışının sembolik ifadeleri olduğunu göstermiştir. Düş bir bireyin içindeki dinamiği dışa vururken, mit bir toplumun, kültürün ya da ırkın kolektif zihninin dinamiğini ortaya koyar."
Eğer kendimiz bu dinamikleri keşfedebilir, Kendi Mitolojimizin kurgusunda kendimize özgü değişikleri yapmaya cesaret edebilir ve bu değişiklikleri kendi kalemimizi kullanarak yazabilirsek, kendi hikâyemize sahip çıkmış ve hikâyedeki rolümüzü kurbandan kahramana dönüştürmüş oluruz.
Yolunuz açık olsun.
© Güneş İlhan, 21 Nisan 2014, İstanbul
Rev. 18 Haziran 2023
Comentários